
Çalıştığı bakanlık teşkilatı baştan aşağı yenilenmişti. Bu yenilenmeye gerekçe olarak dikey yerine yatay yönetim anlayışı yerleştirilmek istendiği gösteriliyordu. Bir gökdelen misali, emir komuta zinciri uzadıkça uzuyor, bu da karar alınmasını ve kararın uygulanmasını geciktiriyordu. Yatay yönetim anlayışı ile yönetim kademelerindeki bazı pozisyonlar kaldırılacak ve daha hızlı karar alınması sağlanacaktı. Kısaca bürokrasi azalacaktı.
Bürokrasiyi azaltmak, karar alma mekanizmasını hızlandırmak gibi gerekçelerle bu yapılanma bakanlık merkez teşkilatında en kısa zamanda gerçekleştirildi. Artık bunun taşraya da yayılması gerekiyordu. Hemen talimatlar verildi. “Bakanlığımızın teşkilat yapısı değişmiş olup illerimizde de bu teşkilatlanmanın simetriğinin oluşturulması için gerekli çalışmaların başlatılması ve en kısa zamanda bitirilmesi” anlamında resmi yazılar yazılmıştı.
İller de bakanlıklarının bu talimatını yerine getirmek adına çalışmalara başlamıştı bile. Bakanlık merkez teşkilatının ilde simetriğinin oluşturulmasının anlamı, Şube müdürü sayısının artacak olması idi. İl Müdürü Fikret Bey çok sevindi çünkü çalışma ekibini kendisi kuracaktı. Daha dinamik bir ekip kurma fırsatı doğmuştu.
Ama bir süre sonra sevincin yerini kaygı almıştı. Bu ekibi kurarken kendisine ne kadar yetki vereceklerdi? sorusu kaygının sebebi idi. Eğer bu konuda kendisi yetkili olmazsa daha vahim sonuçlar alınabilirdi. Kendisine bu konuda yetki verilmemesi durumunda birilerinin tanıdıkları gelecek bu da çalışma verimini büyük ihtimalle düşürecekti. Aynı zamanda “benim arkamda falanca var” diyerek bir anlamda kendisine güç gösterisi de yapabilirdi. Bu çalışma performansını olumsuz etkileyebilirdi.
Ama Fikret Bey, bir taraftan da kendisini teskin ediyordu. Belki yerel anlamda kendisine müdahale etmek isteyen çok olacaktı. Ama bakan bey kendileri ile yapılan her toplantıda; “Kendilerinin arkasında olacaklarını, liyakati, bakanlığın eğitim politikalarını yürütebilecek ve ekip ruhuna uyacak kişileri seçmelerini” söylüyordu. Doğrusu da bu değil miydi? Bakan beyin birkaç defa söylediği bu sözleri, aklına gelince kaygıları azalıyordu.
Bir yöneticinin kendi ekibini seçmesinden daha doğal ne olabilirdi ki? Başarıyı yakalamak isteniyorsa ekibi kurmasına izin verilmeliydi. Başarısızlık durumunda da bunun hesabının kendisine sorulmasının ideal bir yönetim anlayışı olduğunu düşünüyordu. Hem ekibi kurmasına izin verilmeyecek, hem de kendisinden başarı istenecekti. Bu durum, Müdür Beye ters geliyordu.
Bugüne kadar edindiği tecrübelerine dayanarak bu işi, ilin ileri gelenleri ile konuyu istişare etmeye karar verdi. O bölgenin siyasileri, sivil toplum kuruluşları ve eğitime emeği geçmiş kişilerle yüz yüze görüşmeler yaparak bir anlamda nabız yokladı. Görüştüğü kişilere, şube müdürü görevlendirmesi yapacağım demek yerine; ilimize kim daha çok katkı sağlar, liyakat açısından kim daha layıktır, en önemlisi de bu ili ve ülkeyi en çok kim sever? vb sorularla onların görüşlerini aldı.
Tabii bakanlığın illerde de şube müdürü görevlendirileceğini öğrenen bir iki siyasetçi kendisine isimler önermemiş değildi. Yine de siyasilerin kendisine önerilen isimleri de değerlendirmeye aldı. İstişareler sonucunda derlediği bu isimleri bilgileri kendisinde kalmak şartıyla araştırmalar yaptı. Özlük dosyalarını inceledi. Bu konuyu çok önemsiyordu çünkü bir ilin eğitimini deyim yerindeyse bu arkadaşlarla birlikte yönetecekti.
Titiz bir çalışmanın sonucunda vali beye ileteceği isimleri netleştirdi. Halen birlikte çalıştığı beş şube müdürünün yanına bakanlığın simetrisi olacak şekilde sekiz yeni isim belirledi. Bu çalışmayı tamamladığında belki de Türkiye’de bir ilki de gerçekleştirmiş olacaktı. Sekiz kişinin içerisinde üç bayan da vardı. Bu çalışmayı zamana yaymak istemiyordu. Ne kadar zamana yayarsa müdahalelerin artacağını biliyordu. Derhal vali beyden randevu alarak isimler hakkında bilgi vermek ve uygun görülmesi durumunda onay almak üzere Valilik makamına çıktı.
Vali beye isimler hakkında detaylı bilgi verdi. Vali bey, listeyi inceledi.
-Müdür Bey, üç bayan ismi görüyorum. Bu bölgede belki de Türkiye’de ilk defa olan bir liste getirmişsin. Neden üç bayan ismi ekledin? diye sordu.
-Sayın Valim, üç bayan şube müdürü ismini eklediğim doğru. Bunun birçok sebebi var. Ama müsaadenizle konu ile ilgili gerekçelerimi de söylemek istiyorum.
– Seni dinliyorum Müdür Bey, dedi Vali.
-Birincisi, öğretmenlerimizin yarısı bayan öğretmen. Bu bayan öğretmenlerimizin rahatlıkla kendilerini ifade edebilmeleri, onlara daha rahat yardımcı olmak istememizdir. İkinci sebep ise; şahsen ben pansiyonu bulunan okullarımızı sık sık ziyaret ediyorum. Yine pansiyonda kalan öğrencilerimizin yarısı kız öğrenci. Bu kızlarımızın özel problemleri olabileceğini ve bu problemlerini bizlere rahatlıkla anlatamadıklarını tespit ettik. Bu çocuklarımıza yardımcı olmak amacıyla bayan şube müdürlerinin katkı sağlayacağını düşündüm, dedi.
-Fikret Bey, gayet iyi düşünmüşsünüz. Hem de belki de Türkiye’de ilk defa bu kadar sayıda bir Bayan Şube müdürü görevlendirmesi yapmış olduk. Bu listeyi siz hazırlamışsınız, bu ekiple de siz çalışacaksınız, listeye müdahale etmeyeceğim. Başarı da sizin, sorumluluk da sizin olacaktır bunu da bilmenizi isterim, dedi.
Müdür bey rahatlamıştı. Vali bey, büyük bir bürokrat anlayışı ile yaklaşmıştı olaya. “Ekibini kur, ama sorumluluk sana ait.” Doğrusu da bu değil miydi? Bir ilin yöneticisi ekibini kendisi kurabilmeli başarı ya da başarısızlık ondan sonra kendisine mal edilmelidir. Yöneticilerin kendi ekiplerini kurma imkânı verilmemekte ancak bir problem yaşanması durumunda görevden alınabilmektedirler. Bu spor kulüplerinde de böyledir, başka alanlarda da böyledir. Bu anlayışın değişmesi her alanda ülkeye de büyük katkı sunacaktır. Çok değerli insan kaynaklarımızı da daha verimli kullanma fırsatı verecektir.
Vali beyin onayını aldıktan iki saat sonra yeni görevlendirilen şube müdürlerini, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün toplantı salonunda hazır olmaları için sekreterine talimat verdi. Toplantı konusunu soranlara herhangi bir şey söylememelerin sadece “Müdür bey sizleri bekliyor” demesin söyledi.
Toplantı saati geldiğinde görevlendirilen sekiz arkadaşın toplantı salonunda hazır olduğu görüldü. Ama kendi aralarında niçin buraya geldikleri, müdür beyin niçin kendilerini aceleyle çağırdıklarını birbirlerine sordukları görülüyordu. Anlaşılan o ki hiç kimse ne için orada toplandıklarını bilmiyordu.
Nihayetinde Fikret Bey, toplantı salonuna geldi. Kısa bir selamlama konuşmasından sonra karşıdakilerin de merakını giderecek cümleleri sarf etmeye başladı.
-Arkadaşlar bakışlarınızdan biz neden buraya geldik sorusunu sorduğunuzu anlaşılıyor. Yarından itibaren burada bulunan tüm arkadaşlarımızla birlikte ilimizin eğitimine katkı vermek için çalışmaya başlayacağız.
Bu cümlenin arkasından biraz da şaşkın ve meraklı bakışlar çoğalmıştı. Herkes birbirine bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
-Fazla sizleri meraklandırmak istemiyorum. Bakanlığımızın merkez teşkilatının değişmesi sonucu aynı şekilde illerde benzer bir yapılanmaya gidildi. Ben de bu yapılanmayı bir an önce tamamlamak üzere bir süredir bazı istişarelerde bulunuyordum. Bu çalışmamı tamamladım. İki saat önce de Vali beye sizin isimlerini takdim etti ve sağ olsun kendisi de bu listemi hiç değiştirmeden onayladı. Yani yarından itibaren sizleri çalışma ekibimizin birer parçası olarak göreceğiz. Şube Müdürü olarak görevlendirildiniz, hepinize, hepimize hayırlı olur inşallah, dedi.
Oradakilerin hepsi şaşkındı. Soru dahi soramadılar. Kendilerine daha önce bu konu ile ilgili hiçbir şey söylenmemişti. Böyle bir tasarrufun olacağına dair en ufak bir hisse dahi kapılmamışlardı. Oysa bugüne kadar görevlendirmeler böyle yapılmamıştı. Gücü olanlar güçlerini devreye sokarlar onlar onun adına işleri yürütürler ve tepeden hop diye gelirlerdi. İl Müdürü de çoğu zaman bu durumdan rahatsız olurdu.
Ama bu defa böyle olmamıştı. Henüz oradakilerin hiç birisi bilmiyordu ama listeyi bizzat Fikret Bey kurmuştu. Bu listeyi hazırlarken her bir arkadaşın hangi alanda başarılı ise o alanda görevlendirmeyi düşünüyordu, öyle de yaptı.
Birlikte görev yaptığı iki yıl boyunca bırakın bir problem getirmeyi, müdür beyin yükünü hafifletmek adına gerçekten çok gayret ettiler. Bu arkadaşların yürürlükte olan mevzuatın şartlarını taşımaması nedeniyle kadro alamamış olması Fikret Bey’in kalbinde hep bir ukde olarak kalmıştır.
Yukarıda hikâyesi anlatılan senaryonun, ülkemizde hep istenen ve özlenen bir yönetim anlayışının ülkemizin her tarafında ve her alanda yaygınlaşması ümidiyle…
Sevgiyle kalın, sevgide kalın…