Çok iyi biliyorum ve gözlemlerim, tecrübelerim de bunu ispat ediyor ki; eğitim fakültelerinden mezun olan arkadaşlarımız, öğretmenliği göreve başladıktan sonra öğreniyorlar. Çok zeki, teknolojide çok çok iyi olan bu arkadaşlar maalesef pratik bilgilerden yoksun bir şekilde öğretmenliğe başlıyorlar.

İzmir’in en güzel ilçesinde hiç yokluk yaşamadan hayatını devam ettiren bir kızımızı hayal edin. Hasbelkader Eğitim Fakültesinin Sınıf Öğretmenliği bölümünü kazanıyor. Hasbelkader bu kızımızın, üniversiteyi bitirir bitirmez öğretmen olarak ülkemizin ücra bir köşesinde bir köy ya da bir mezraya atandığını düşünelim.

Hiç yokluk yaşamamış, deyim yerindeyse bir eli yağda bir eli balda büyümüş bu kızımızın yerine kendinizi koyun. Atandığı köy ya da mezraya gitmeden önceki ön yargılarını, oralarda ne yaparım sorusu gibi kafasında dolaşan onlarca soru olan  kızımızın, psikolojik halini düşünebiliyor musunuz?

Burada en büyük problem öğretmen yetiştiren –ki özellikle Sınıf Öğretmenliği- fakültelerimizin, bu arkadaşlarımızı hem psikolojik olarak hem de pedagojik olarak yeterince yetiştir(e)memesi ya da buna yönelik bir eğitim ver(e)memesidir.

Bu kızımız örneğinde olduğu gibi göreve yeni başlayan arkadaşlar idealist öğretmen olma sevdasını içerisinde taşıyorsa; gidiyor ve harikulade işler çıkarıyorlar. Ancak  zihinsel olarak hazır değilse büyük ihtimalle göreve başlamıyor, başlayanlar da gittikleri yerde uyum sağlamakta zorluk yaşıyorlar. Ya da uyum sağlayana kadar aylar geçiyor. Gerçek anlamda öğretmenliği öğrenmek adına yılları geçiyor. Bu durum birçok açıdan ülke adına israftır.

Eğitim fakültelerinde; hazırbulunuşluk, olgunlaşma, motivasyon, dikkat, pekiştireç,  Aktif katılım, araştırma teknikleri, örneklem  gibi kelimeler adeta ezberletildi ama köy hayatı nedir, Birleştirilmiş sınıfta öğretim teknikleri nelerdir, gibi pratiğe dönük bilgileri öğretil(e)medi. Öğrendiklerini de uygulama fırsatı yeterince verilmedi ve halen verilmiyor.

Piagetinin Teorisi ve Eğitimdeki Uygulamalarını, kafamıza kazındı ama bunu nasıl ve nerede kullanacağımızı öğretil(e)medi. Freud’u, Erik Erikson’un “Psikososyal Gelişim Evreleri”ni ezberlemiştik ama bunu pratikte karşılığını nerede kullanacağımızı öğrenememiştik.

Öğretmenlik mi? O apayrı bir problemdi. İki sınıf, iki öğretmen ve yüzyirmi öğrenci. Hiç anlatmamışlardı böyle sınıflarda ne yapacağımızı? Okula yeni başlayan hele de Türkçe’nin yeterince konuşulamadığı yerlerde, öğrencilere Türkçenin nasıl öğretileceğini söylememişlerdi. Hazırlıksızdı. Aradan geçen birkaç ay sonra biliyordu ki öğretmenliği sınıfta öğrenecekti. Buna da işbaşında öğrenme diyecektik.

Fikret Öğretmenin durumu da çok farklı değildi. Mezun olduğu yıl ataması gerçekleşti. Bugüne kadar hiç yaşamadığı hatta hiç duymadığı bir ilçenin bir köyüne atanmıştı. Gitmeden önce birçok insan, kafasındaki önyargıları desteklercesine, yük üstüne yük yüklercesine gitmemesi için ikna etmeye bile çalışmışlardı.

Gençti, idealistti. Gitmesekte görmesekte o köy bizim köyümüz sloganını sevmiyordu. Gitmediğimiz, görmediğimiz köy, bizim köy olamazdı. Uzaktan herkes ahkâm kesiyordu. “Bayrağımın dalgalandığı her yer benimdir” cümlesinin slogandan öte gitmesini sevmiyordu. Böyle olunca samimi de gelmiyordu. Haydi, bayrağımın dalgalandığı yere gidelim denildiğinde herkes çekimser davranıyordu. Kuru kuruya milliyetçilik diyordu içinden.

Duyduğu tüm olumsuz cümlelere rağmen gitmişti o bilmediği, görmediği, bayrağının dalgalandığı köye. Kendisini bekleyen onlarca öğrenci olduğunu biliyordu. Kafasını kurcalayan onlarca sorudan bir tanesi de bu Freud’un ilkelerini, Erik Erikson’un “Psikososyal Gelişim Evreleri”ni nerede ve ne zaman kullanacağı idi. Acaba pratikte bunun karşılığını var mıydı?

Yazının en başında söyledik ya ne yapacağını bilmiyordu. Farklı bir kültür, farklı bir bakış açısı ve uzun zaman anlaşamadığı/anlayamadığı insanlar. Buralarla ilgili eğitim fakültesinde hiçbir şey öğretmemişlerdi. Gördükleri karşısında şaşkınlığını atması ayları almıştı.

Yazık değil miydi? Buraya uyum için aylar geçmişti. Burada hangi yöntemleri uygulayacağını öğrenmesi yılları almıştı. Ama yaşadığı bir olay var ki işte öğretmenliği o olayda öğrenmeye başlamıştı.

Fikret Öğretmen, sınıfın da kalabalık olmasından dolayı epey bunalmıştı. Çocukların küçük ve Türkçeyi de yeterince bilmediğinden dolayı  oldukça zorlanıyordu. Öğretmenliğinin de ilk yılıydı. Bir, iki ve üçüncü sınıfların bir arada ve toplamda 83 öğrencinin olduğu sınıfta kendince öğretmenlik yapıyordu. Sınıfın bir kısmına ödev verirken, diğer sınıfla öğretmenli çalışma yapıyordu. Ders Matematik idi. Bir öğrenciyi tahtaya kaldırdı. Yine kendince kolay olduğu bir soru sormuştu. Tahtaya kaldırdığı öğrenci soruyu yapamamıştı. Kızıyordu, nasıl yapamazsın? diye bağırıyordu.

Öğretmenin bağırması ile birlikte çocuk daha da korkuyor ve kendini ifade edemiyordu. Fikret öğretmen en sonunda dayanamadı ve çocuğa doğru yönelip, işaret parmağıyla;

-Ahmet, çalışmıyorsun, gayret etmiyorsun. Eğer böyle devam edersen seni sınıfta bırakırıııım, diye bağırmıştı.

Ahmet iyice korkmuş ve ağlamaya başlamıştı. Öyle ağlıyordu ki hıçkırıklar birbirini kovalıyordu. Fikret öğretmen bu ağlamaya dayanamadı. Kızmasının yanlış olduğunu anlamıştı. Ahmet’i teskin etmeye çalışmıştı ama Ahmet’in hıçkırıkları artarak ağlamaya devam ediyordu.

-Oğlum tamam bir dahaki sefere çalışırsın yaparsın, şimdi heyecanlandın, dese de ağlamayı susturamamıştı.  Tamam oğlum sus dedim neden daha ağlıyorsun? Diye sorduğunda Ahmet’ten Fikret Öğretmene, öğretmenliği öğreten, fakültede öğretmedikleri o yöntemi öğretmişti.

-Ama öğretmenim beni sınıfta bırakmayın, gece ben burada çok korkarım.

Tokat yemiş gibiydi. Öğretmenin ifade etmek istediği ile öğrencinin anladığı cümle ona büyük bir ders vermişti. Çocukların seviyesine inmenin ne demek olduğunu, “siz ne söylerseniz söyleyin önemli olan karşıdakinin ne anladığıdır”cümlesinin karşılığını bulmuştu.

O gün bu gündür Fikret öğretmen, öğretmenliğin –hele de sınıf öğretmenliğinin- temel esaslarından birisi olan öğrenci seviyesine inmenin ne demek olduğunu öğreten Ahmet’i, hep güzellikle yâd etmiştir.

Sevgide kalın, sevgiyle kalın…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz